Japonya'da Neler Kötü? Neler Bana Ters? (1.Bölüm)
Konnichiwa canlarım benim!
Keyifler yerinde mi? Biz de idare ediyoruz işte :) Kışa girmekle girmemek arasında bocalıyoruz; mesela bugün evden kalın montlarla çıkıp, güne 23 derece ve güneşli şekilde devam ettik. Hava da dahil herkesin kafası karışık. Kafalardan bahsetmişken, bugünkü konumla ilgili soruları olanlar gördüm sıkça. Birçok YouTuber ve blogger da bu konuyla ilgili yazdı; ama bir de ben kendi açımdan anlatayım, belki farkları olur. O halde Japonya'da neler kötü veya neler bana ters ufak ufak aşağıya serpiştiriyorum. Buyursunlar annem:
1. Son Tren!
"Son tren" denen şey burada herkes için tam bir karın ağrısı; özellikle de hafta sonları insanlar dışarıya çıkıp eğlenmek istediklerinde; çünkü Japonya'da gece 00:30'dan sonra bütün trenler biter! Tokyo'da eğlencelik yerler akla hayale gelmeyecek kadar fazla. Sadece ufak bir barda oturup muhabbet etseniz bile, bir noktadan sonra barmenler de konuya dahil olup işler iyice gırgır şamataya döndüğü için kalkasınız da gelmez, gecenin bilmem kaçlarına kadar çene çalarsınız. Sonra saate bir bakarsınız ki; artık çok geçtir. Eve gidebileceğiniz bir tren yoktur. Taksiye binseniz dünyanın parasını ödersiniz. O yüzden bir iki opsiyonunuz vardır. Ya orada kalıp sabaha kadar muhabbete devam edersiniz; ya ucuz bir kapsül otele gidip mumya gibi yatarsınız; ya bir manga kafede gecelersiniz veya karaokeye gidip sabaha kadar ciğerinizi çıkarırcasına şarkı söyler veya bir noktadan sonra karaoke koltuklarının üzerinde bayılıp saat 5 küsurdaki ilk trene sürüne sürüne gidersiniz. Ha bunların hiçbiri size uymuyorsa, o zaman paşa paşa muhabbeti yarıda kesip milletin birbiriyle akraba olacağı derece kalabalık olan son trene depar atarsınız.
2. Sabah Treni!
Gece trenlerinden bahsettik; şimdi de geliyorum trenlerin en ölümcül olanlarına! Sabah trenleri! Hepiniz internette sağda solda görmüşsünüzdür aşırı dolu trenlerin içine istasyon görevlilerinin insanları tepikleye tepikleye sığdırmaya çalıştığını. O bir şehir efsanesi falan değil; keşke olsa! Sabahları trenler daha sık kalkıyor olmasına rağmen (yaklaşık 3 dakikada bir yeni tren gelir), insanlar inatla 1 milimlik yer ve 1 gram bile oksijen kalmamış trenlere kendilerini sığdırmaya çalışır. Bu sığdırma eyleminin de bir raconu vardır: Sırtını içeride birbirinin sırtına istemsizce öpücükler konduran ve katiyen hareket edemeyen güruha döneneceksin, elinle tren kapısının tepesini tutup ayaklarını birilerinin bacaklarının arasından içeriye uzatacaksın ve Allah ne verdiyse iteleyip tepiklemeye başlayacaksın. Sen bir yarını içeriye sok, zaten kalan yarını istasyondaki abiler kaktırırlar merak etme! Veya insan ol, 3 dakika sonra gelecek treni bekle!!
3. Yahu nereye.... atacaklar!?
Burada sokakta gezinirken "ay dilim damağıma yabıştı, iki yudum bir şey içem," derseniz, sokaklarda envai çeşit içeceği bulabileceğiniz otomatlar var. Veya diyelim ki dolanırken ufak tefek bir şeyler atıştırdınız. Tamam güzel de, paketi veya şişeyi nereye atacaksınız? "Çöpe lan tabi," diyen Einstein torunlarını görür gibiyim. Ama maalesef sokakta çöp kutusu bulmak çok kolay değil. Nadiren sokakta çöp kutusu olduğu için gezindiğiniz süre boyunca elinizde veya çantanızda çöplerinizi biriktirir, bir yerde alışveriş edip cüzdanınızı çıkarırken önce kasiyerin önüne portakal suyu şişesini, kek ambalajını veya bilmem nenin jelatinini dizip cüzdanı çıkardıktan sonra paşa paşa çöplerinizi çantaya geri yerleştirirsiniz. Artık eve gidene kadar yalnız değilsiniz, siz nereye çöpleriniz oraya!
4. Yabancı Mıyım Marslı Mı?
Burada yaşayan bir yabancıysanız, sokakta yürürken sık sık suratınıza şok geçirmiş bir ifadeyle bakan Japonlarla karşılaşacaksınız demektir. Bilmem kaç yüz yıldır yabancılar bu memlekete gelip gidiyor; ama bazı Japonlar hala dünya üzerinde başka ülke insanlarının da varlığından haberdar değil, yazık 😔. Eğer birilerinin sürekli size az önce UFO'nuzdan inmişsiniz gibi bakmasına aldırmıyorsanız sıkıntı yaşamazsınız. Bir de bazıları var ki; yabancı görünce irkiliyor falan, tam sopalık o işte! Ben "ne bakıyon lan" memleketinden geliyorum; beni biraz bozuyor açıkçası. Bir başka durum da, dünyanın en temiz Japonca'sını konuşsanız dahi, yabancı bir surat gördükleri için otomatik olarak İngilizce cevap vermeye çalışmaları. Genel olarak İngilizce konusunda çok başarılı bir millet olmadıkları için kendi dillerinde iletişime geçmeyi tercih ediyorum; ama inatla İngilizce cevap vermeye kalktıklarında maalesef hiçbir şey anlamıyorum! Bebeğim, iyi niyetinden şüphem yok; ama beni lütfen "Japonca konuşuyorum, siz de lütfen Japonca cevap verin," demek ve sana beyinsiz muamelesi yapmak zorunda bırakma n'olursun!
5. Fatal Error!
Japon milleti, bir iş eskiden beri nasıl yapılıyorsa o şekilde devam etmesini ister. 150 yıl önceki yapılma şekli bile buna dahil olabilir. Biz Türkler pratik insanlarız, her şeyi yapmanın en kısa yolunu ararız; ama burada maalesef işleri don lastiği gibi uzattıkça uzatma, gereksiz zibilyon tane detaydan geçirme gibi bir takıntı var. Eğer Japon bir kitleye, bir iş için daha pratik veya kestirme bir yol önerirseniz adamlar mavi ekran veriyor ve birkaç gün kendilerine gelemeyebiliyorlar :D Çünkü hepsinin kafasının içine tek bir yöntem iteleniyor ve hayatları boyunca da öyle gitmesine şartlanıyorlar. Japonya'nın nesli tükenme tehlikesi altındaki pratik zekalı insanlarından birini buldum hemen sevgili yaptım mesela bak! :P Ama genel olarak alacağınız tepki şu minvalde olur:
6. Neyin İdolü Ya!
Bu benim gerçekten anlam veremediğim ve maalesef bizzat kendi erkek arkadaşımda da karşılaştığım bir durum. Japonya'da idol denen şarkıcılar, gruplar çok fazla. Hele bazı gruplar var ki; 65 kişi resmen! Özellikle erkek Japon kişileri bu idollere fazlasıyla hayran olabiliyor. Veya şöyle özetleyeyim, kızlardan oluşan idol gruplarının konserlerine %99 sadece erkekler, erkeklerden oluşan grupların konserlerine de aynı oranda sadece kızlar gidiyor; yani kız grupların konserleri sosis festivali, erkek gruplarınki ciyak ciyak... Öyle bir durumda da bu idollerin fan ürünlerini, fotoğraflarını, ne bileyim anaokulu yıllıklarını (çünkü en absürd bunu düşünebildim; ama muhtemelen ona ulaşan da vardır) toplayıp bu insanları deli gibi, takıntı halinde takip ediyorlar. Mesela bizim evimizde alakasız bir Japon kızın fotoğrafı çerçevede duruyor!! Kim lan o kız? Benim evimde neden çerçevede fotoğrafı var? Kuzenim mi, kayıp kardeşim mi? Kim yani!? Ama gel gör ki; Eiji'nin hayranı olduğu bir idol kendisi. Bu konuyla ilgili saatlerce konuşmuş olmamıza rağmen benim mantığım almıyor; ama onun açıklamasına bakılırsa, benim, sevdiğim oyun veya anime karakterlerinin figürlerini alıp eve koymamla onun o fotoğrafı koyması aynı şey. Bana kalırsa alakası yok!! Ay kapatıyorum konuyu, bak sinirlerim oynadı yine!
Bunu Part 1 olarak yapalım mı ya? Düşündükçe aklıma bir sürü eleştirebileceğim şey geliyor çünkü... Ama benim sevdiğim, iyi yönler, eleştirdiklerimden kat kat fazla; onları da ayrı bir postta yazacağım zaten. Yarın part 2'yi yapalım sonra da sevdiğim şeylere geçip olaysız dağılalım diyorum ne dersiniz? :) Şimdilik öptüm o zaman!
Yorumlar
Yorum Gönder